Kızağın Macerası – Şaban Gürtuna
Süngüdere köyünde öğretmenlik yapıyordum. Maaşımı almak ve resmi yazışmaları teslim etmek için Nahiyeye, oradan Kars merkeze, ertesi gün Arpaçay’a gidip aynı gün tekrar köye dönmem gerekiyordu. Ulaşım için tek seçenek atların çektiği kızaklardı. Kışın ortasında, kar ve buzla kaplı yollarla dolu maceralı bir yolculuk beni bekliyordu.
Dönüş yolunda bakkalın kızağına rastladım. Bakkal, şehirden aldığı elma, portakal, mandalina, limon ve diğer gıda maddeleriyle kızağı tıka basa doldurmuştu. “Hocam, buyurun, birlikte dönelim,” dedi. Soğuktan korunmak için üzerimize bir yorgan çektik ve yola koyulduk.
Kızak, inişli çıkışlı yollarda ilerlerken, atların ayağından sıçrayan buz parçaları yüzümüze çarpıyordu. Yorganın altına saklansak da ara sıra kafamızı dışarı çıkarmak zorunda kalıyorduk. Yolun yarısını geçmişken önümüzde dik bir iniş belirdi. Bakkal, “Hocam sıkı tutunun!” dedi ama neye tutunacağımızı bilemedik.
Kızak hızlanmaya başladı. Yük fazla olduğundan birden sağa doğru kaydı. Sonra olanlar oldu! Kızak adeta ters kapaklandı. Biz, meyve kasalarıyla birlikte dereye doğru savrulduk. Portakallar, limonlar ve elmalar dereye yuvarlanıyor; ekmekler, şeker çuvalları ve tuz torbaları dört bir yana saçılıyordu. Atlar ürktü, kayışlar koptu ve hızla kaçmaya başladılar.
Ben, şaşkın ve donmuş bir halde olduğum yerden kalkarken önce bakkala baktım. Neyse ki bir yerinde kırık çıkık yoktu. Sonra meyve kasalarına döndüm—manzara tam bir faciaydı. Portakallar derenin içinde yüzüyor, elmalar karların arasında yuvarlanıyordu. Bir yandan gülüyor, bir yandan toparlanmaya çalışıyorduk.
Bakkal önce atları yakaladı ve geri getirdi. Ardından kızağı rampadan çıkarmak için ter döktük. Meyveleri ve gıda maddelerini tek tek topladık. Islananları ayırdık, sağlam olanları kasalara geri yerleştirdik.
Akşam olduğunda nihayet 20 kilometrelik yolculuğumuzu tamamlayıp köye varabildik. Hem üşümüş hem yorulmuştuk ama o günün hatırası yıllar sonra bile yüzümde bir tebessüm bırakmayı başardı. Bir daha kızakla seyahat ederken meyve kasalarına güvenmemeyi de iyi öğrenmiştim!
Kars- 1973