Hırslı At ve Buzun Oyunu – Şaban Gürtuna
1972 yılının kasım ayıydı. Süngüdere köyünde görev yapıyordum. Tek derslikli, üstü toprak, eskiden at ahırı olan bir binada eğitim veriyordum. Köy 30 haneli ve tam Rus sınırındaydı. Bazen 150 metre yakınımızdaki hudut direklerine kadar gittiğimiz olurdu. Kar yağınca şehire ulaşım ya atla ya da kızakla sağlanıyordu. Tek öğretmen olduğum için boş zamanlarımın çoğunu sınır karakolu komutanı Tuncay Bey’le sohbet ederek geçiriyordum.
Karlı bir gün Tuncay Bey, “Bu hafta sonu komşu karakola gidelim,” dedi. Mesafe 5 kilometre kadardı. Komutan, karakola ait ata binecekti; ben ise muhtarın atını ödünç alacaktım. Çocukluğumdan beri ata binmeyi bilirdim ama muhtarın atının hırslı olduğunu bilmiyordum.
Yola koyulduk. Kar dizlerimize kadar yükselmişti. Yolculuğun başlarında her şey yolundaydı. Derken komutan, “Hadi yarışalım!” diyerek atını kamçıladı. İşte macera burada başladı. Muhtarın atı hırslıydı; önde koşmak istiyordu. Komutanın atı hızlanınca benimki de gaza geldi! Dizginleri çeksem de dinlemedi. Resmen yarış havasına girdik.
Tam hızımızı almıştık ki komutanın atı buzda tökezledi. Takla attıktan sonra at bir tarafa, komutan bir tarafa savruldu. O an ne yapacağımı bilemedim. Gülsem mi, üzülsem mi? Karların üstünde doğrulan komutan, atın peşinden yaklaşık 50 metre koştu. Nihayet atını yakaladı ve üzerine atladı.
Ben ise hâlâ muhtarın hırslı atının üstünde durmaya çalışıyordum. Nihayet sakinleştiğinde komutanla göz göze geldik ve ikimiz de kahkahalara boğulduk. Macera dolu yolculuğumuzu tamamlayıp komşu karakola ulaştık. Ama o günün anısı, yıllarca dilimizden düşmedi.
Kars – 1972