Yaşamak ve Ölmek üstüne konuşmalar – Hale Koray
Sen uzun yol savaşçısı, işte karmakarışık
Saçların vapur dumanları gibi kırçıl
bakışların işte şimdiye kadar
görmediğim ışımalarla bir kara bir ela.
Tutup ellerinden seni daha şefkatli iklimlere taşımak istiyorum
Oturmanı anaç toprağa saygıyla,
Alev rengi atlara koşulu altın arabasına Apollo’nun
binişini gizli tapınağına doğru umudun yavaş yavaş silinerek
bulutlarda yitişini seyretmek istiyorum
Biliyorum, bilmiyorsun
Yaşamak aşmaktır cüce tutkularını gündeliğin
Soyunmak bukağısından tekdüzeliğin
Doruğa ulaşmak, eteklerde koyup sıradanı
Bir isyan, sonsuza doğrultmuş silahını
Bir akış, sessiz akan nehirler gibi
kemiren yatağını hiçe sayarak zamanı.
Bil ki değilidir, hiç değildir yaşamak yalnızca solumak,
dolaştırmak gövdede kanı.
Ölümse ayrı fasıl
Kol geziyor soluğu arka sokaklarında ruhumuzun
Soylu ve aykırı inceliklerle donanmış
Kanatlı bir öfke, alnına konmuştu bir akşamüstü oğlumuzun.
İnan bana sevdiğim
Bir barış güvercini de ölebilir sırasında
İkindi namazında ya da
bir sabah tan atarken ufukta gün ortasında
öğleyemeği için kurulmuş olabilir sofralar.
Ak telekleri saçılır ayaklarımıza
Hıçkırıklar çözülür ipek kanatlarından
ve birdenbire nasılsa
öbür kuşlardan kalmaz hiç farkı.